Ülkemiz, milyonlarca hektarlık tarım arazisi ile yakın coğrafyamızda ve dünya genelinde öne çıkmaktadır. Yılın 12 ayı üretim yapılabilen topraklarımız, ülkemizi tarım sektörünün önemli aktörleri arasına sokmaktadır. Buzul çağının Asya ve Avrupa’ya göre topraklarımızda daha kısa sürmesi, ülkemizin daha zengin bir bitki varlığına sahip olmasını sağlamıştır. Bu tablo ülkemizin her türlü tarımsal ürüne erişmesini kolaylaştırdığı gibi dünya pazarlarında da adından sıkça söz ettirmiştir. Cumhuriyetimizin birinci yüzyılında atılan adımların neticesinde Türkiye, yüzbinlerce hektarlık yaş meyve sebze üretim alanına ve yaklaşık 3 milyar dolarlık da ihracat potansiyeline sahip olmuştur.
Bugün geriye dönüp baktığımızda kara sabanla sürülen topraklarda modern meyve bahçelerinin, teknolojik topraksız seraların yükseldiğini görmekteyiz. Ve verimli topraklarımızda klasik ürünlerimizin yanı sıra küresel pazarların taleplerine ve gıda modasına uygun meyve ve sebzelerin yetiştirildiğini görmekteyiz. Kendine yetebilen ülke olabilmenin yanında Asya ve Avrupa pazarlarının önemli ihracatçılarından olan ülkemiz, tüm bu özellikleri ile tarım sektöründe yeni bir sayfa açmalı ve yeni bir hikâye yazmalıdır.
Özellikle önümüzdeki yüzyılda küresel pazarlarda adımızdan daha fazla söz ettirebilmemiz için tarım arazilerinin parçalı ve küçük ölçekli yapısını gidermemiz, karantina sorununu çözmemiz, yeryüzündeki tüm ülkelerle karantina anlaşmalarını tamamlamış olmamız ve teknolojiyi kullanmamız gerekmektedir. Ve tarımsal faaliyetleri fabrika çalıştırırcasına profesyonel bir biçimde gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Tarım sektöründe çığır açarak, yılda 10 milyar, hatta 20 milyar dolar gelir elde etmenin yolu bu atılımlardan geçmektedir.
Milletimizin azmi, Türk üreticisinin enerjisi ve girişimcisinin çözüm odaklı yapısı tarım alanında daha da gelişmemizi sağlayacaktır. Bunun için her zaman olduğu gibi çalışmalarımızı aralıksız sürdüreceğiz.
